Gençlerbirliği için kötü bir hafta daha geride kaldı. Deplasmanda Gaziantep FK’ya konuk olan Başkent ekibi bu karşılaşmada da top oynamadan sahadan puansız ayrıldı.
Aslında sezon öncesinde fikstüre bakarken 3 puan yazılabilecek maçlardan biri olarak görüyordum Gaziantep’i. Ancak sezon başlayıp kadro az çok belli olmaya başlayınca şüpheler arttı. Bunca şüpheyle beraber Gençlerbirliği’nin sahada ‘oynayamadığı’ futbolu da görünce mağlubiyet en normali oldu.
VTR Spor’da yazdığım bu köşede muhtemelen her hafta takımın benzer saha içi sorunlarından bahsedeceğiz gibi görünüyor. Çünkü ne yeni transferler ne de ihtimal dahilindeki transferler düşünüldüğünde sanki mevcut saha içi sorun pek çözülmeyecek gibi görünüyor. Buradaki sorun sanki biraz anlayış, sanki biraz mental, sanki biraz dokunmakla ilgili gibi duruyor.
Topu rakibe vermek ile oyunu tamamen rakibe teslim etmek arasındaki fark gece-gündüz gibi belirginken Gençlerbirliği bu konuda refleks gösteremiyor. Hüseyin hocanın hem oyuncu hem de oyun tarzı tercihleri Süper Lig’in zayıf ekiplerinden diyebileceğimiz Gaziantep FK karşısında rezalet bir istatistik tablosu getirdi.
Ben hala ısrarla Gençlerbirliği’nin iyi savunma yapabilecek bir takım olduğunu düşünüyorum. Ben de bu sezon ligde kalmak adına bunun şart olduğunu ve geçen sezondan gelen öyle yada böyle oyun kültürü olduğunu düşünüyorum. Ancak savunmak demek bu değil. Bütün oyunu reaksiyonsuz bir şekilde rakibe bırakmak, ‘ölüme bir adım kala’ uçurumun dibinde direnmek asla savunmak değil. Topluca savunup doğru anda akıllı şekilde rakibi vurabilecek, zaman zaman rakibe ve maçın durumuna göre bu savunmayı sahanın farklı bölgelerinde çeşitlendirecek bir mentaliteye sahip olmak gerekiyor.
Sahada görünen net olarak şu; Gençlerbirliği futbolcuları ne oynadıkları oyundan memnun, ne kendilerini güçlü hissediyorlar, ne özgüvenliler ne de plana inandırılabilmişler…
Oyuncuların fiziksel durumları maçın ikinci yarısının belli bölümlerinden sonra ‘sırıtmaya’ başlıyor. Ancak bu fiziksel düşüş biraz da mental durum, genel takım psikolojisiyle de alakalı. Sahanın içerisinde oynadığından keyif almayı bırak çoğu zaman anlam veremeyip isyan bile edemeyen futbolcu topluluğu var.
‘Tehditkâr savunamama’
Genelde hücum ağırlıklı oynayan takımlara cesur takımlar diyoruz. Cesaret aslında savunma planları üzerine oyununu kurgulayan takımlar için çok daha hayati. Burada anlatmak istediğim savunma yaparken ‘tekmeye kafa, kaleye duvar örmek’ gibi durumlar değil. Bence cesur savunma yapmak demek ‘tehditkar savunmak’ demek. Savunurken de rakibini tehdit edececek cesareti göstermek demek.
Gençlerbirliği sizce ne kadar cesur savunabiliyor? Kendi adıma cevap kesinlikle sıfır. Durum böyle olunca topu rakibe bırakmak aynı zamanda oyunun kaderini de rakibe bırakmak oluyor. Son dakika yenen gol evet üzücü ancak Gençlerbirliği kendi kaderine etki edecek aksiyonları yapabilecek durumda değil. Bu oyun, kurgu veya plan adına ne derseniz deyin tehditkar hale gelmedikçe sahada tabelanın kaderini her zaman Gençlerbirliği’nin rakipleri belirleyecek.
Gaucho meselesi perde arkası
Biraz da başka gündemlere değinelim. Leo Gaucho ismi şu sıralar çok konuşuluyor. Oyuncuya kadroda düşünülmediği ve kendisine bir takım bulunması istendiği aktarıldı. Oyuncu tarafının temsilcileriyle görüştüm. Hatırlarsınız Gaucho ile ilgili transfer döneminin başlarında Endonezya iddiaları gündeme gelmişti. O zaman oyuncu tarafı bana Süper Lig’de kalacaklarını ve Endonezya ile ilgili hiçbir düşüncelerinin olmadığını aktarmıştı.
Güncel gelişmelerde de durum benzer aslında. X hesabımdan ve VTR Spor X hesabından yayınladığımız haberde söylemiştik; Gaucho düşük profilli ülkelerden gelen veya düşük ücretli teklifleri değerlendirmeyecek.
Hadi biraz perde arkasına bakalım. Temsilci ile konuştuklarımızdan net anladığım konulardan biri ”Bir teknik direktörün kararıyla takımdan ayrılmayacak” tavrı oldu. Kalıp mücadele etmek ve eğer istedikleri teklifi bulamazlarsa Gaucho’nun Gençlerbirliği’nde olan sözleşmesini tamamlamak istediğini net şekilde belirtti. Ayrıca vurucu bir nokta daha var. Aslında bu nokta kulübün, tesislerin hatta belki soyunma odasının içerisinde konuşulanlar hakkında da fikir verebilecek bir nokta. Leo Gaucho’nun menajeri bir teknik adam kararıyla takımdan ayrılmayacak derken devamı ve önceki söyledikleriyle zamanı daralan bir teknik adamdan bahsetti. Meali kısaca şu ”Birkaç yenilgi sonrası gidecek bir hocanın kararıyla…”
Sezon başında belki de fazla iyimserdim. Hüseyin hoca bu işin Süper Lig kısmında da doğru oyunu saha içinde oynatabilir hem de saha dışında 1.Lig’deki beraberliği yakalar diye düşündüm. Ama şimdiye kadar gördüğümüz şey benim düşüncelerimde ve beklentilerimde net olarak yanıldığım. Transfer dönemi bitmek üzereyken oluşturulan kadro ve plan kırmızı alarm yakıyor. Leo Gaucho örneğinden de yola çıkarak sanki biraz soyunma odasının risk bölgesi olabileceğini düşünüyorum. Orası patlarsa hiç geri dönüşü olmaz. Hazırlık sürecinden beri sürekli zaman isteyen Eroğlu ve oluşturulmaya çalışan yapı, yüzde yüze ulaşmak için zamanı ihtiyacı olan yeni transferler… Gelmek için bile hala zamana ihtiyacı olanlar…
Tüm bunları ve sezonun geri kalanını da düşünerek, yönetim etkenini de unutmadan, yönetimin de eleştiri ihtiyacını karşılayarak söylüyorum ki; Haydi Hüseyin hocam, vakit tamam; Akşam diyordun, işte oldu akşam…
