Gençlerbirliği Süper Lig’de kalma hedefiyle başladığı sezonda ilk 2 maçını puan alamadan tamamladı.
1.Lig’den kadrosunun büyük kısmını koruyarak transfer çalışmalarına başlayan Gençlerbirliği, Türk futbolunda takımların sıkça yaşadığı ancak ders alamadığı ‘transferde geç kalmak’ bataklığına düştü. Başkan Osman Sungur’un çeşitli ulusal kanallar ve kaynaklara yaptığı yıldızlı açıklamaların İlhan Cavcav Tesisleri yani yerelde yansımaları gerçeklikle birleşince pek parlak olmadı.
Bunun en büyük nedeni plansızlık olarak adlandırılabilir belki ama kulüplerin ekonomik durumları da bu gecikmişlikte etkili oluyor. Bonservisle transfer yapmasını beklemediğim Gençlerbirliği Adama Traore için bonservisli bir girişim yaptı ve oyuncuyu Ankara’ya getirdi. Önce savunma hattını güçlendiren Ankara temsilcisi bu sezon ligde iyi savunma yaparak kompakt bir yapı kurmanın planlarını yaptı. Ancak bu süreçte ön tarafa transferleri yapmakta yönetim geç kaldı. Sezona Samsunspor deplasmanında başlandı. Hazır olmayan ve kötü diyebileceğimiz bir Samsunspor karşısında deplasmanından puansız döndü. Sonrasında Ankara’da Antalyaspor’u konuk etti. Bu karşılaşma ilerleyen haftalar için de kritik olacaktı ki Gençlerbirliği bu karşılaşmada da sahadan puansız ayrıldı.
Kırmızı-siyahlılar bu maça ilk 11’de hücum orijinli tek oyuncu ile sahaya çıktı. Metehan dışında net hücum oyuncusu denebilecek bir isim olmamasının yanında sahada bir forvet de yoktu. Buna rağmen ikinci yarının ortalarına rağmen savunma anlamında kötü bir sınav vermedi. Zaman zaman geçişlerde çeyrek pozisyonlar buldu ancak hücum hattındaki zayıflık ve doğaçlama ağırlıklı oyun golü bulmak konusunda Gençler’e çok yardımcı olamadı.
Sahada yaratıcı pas ve pozisyon hazırlama konusunda takımın yükünü çekebilecek 2 oyuncu vardı. Samed Onur ve Göktan Gürpüz sahada belki de anahtar olabilecek işleri yapacak, Metehan’ı doğru yerlerde topla buluşturabilecek azınlık arasındaydı. Gençlerbirliği hücum tehdidi o kadar düşük bir takım ki gol atabileceği senaryolar duran toplar ve tahmin edilebilir kontralar dışına çıkamıyor.
Bunun geç kalan ön alan transferleri ile direkt bağlantısı var. Evet gol yememek önemli, evet bu oyuncu grubu ve bu maddi şartlarda böyle bir kurgu üzerine takım kurmak belki daha mantıklı… (Bazı oyunculara verilen ücretleri tartışabiliriz tabii) Ancak bir yerde de gol senaryolarını düşünmek gerekiyor. Sol tarafta Abdurrahman ile bu senaryoların gerçekleşmesi zor. Çizgiden genişlik veren, son çizgiyi zorlayarak içeri toplar indirmeye çalışan kısıtlı bir profil. Zaten asıl pozisyonu sol bek, defansif bir oyuncu. Bu senaryolar gerçekleşse bile Gençlerbirliği’nin Antalyaspor maçında son çizgiden çevrilen toplara vuracak bir Popa’sı bile yoktu…
Onyekuru hakkında da biraz konuşalım. Onyekuru transferi artık netleştiğinde onu yakından tanıyan ve son zamanlarda Osimhen gündeminin de etkisiyle hayatımıza giren Afrikalı Gazeteci Buchi Laba ile sohbet ettim. Nijeryalı oyunculara yakınlığı ile biliniyor ve Onyekuru transferinde de kaynaklardan biri olmuştu.
Buchi Laba ile konuşurken Onyekuru’nun sakatlık durumu ile ilgili şüpheler olduğunu, sağlık kontrollerinde bir aksilik çıkabileceği ihtimali üzerine sohbet ettik. Ben şüpheciydim, o ise çok net tavırlarla kendinden emindi.
Onyekuru’nun iyileşme sürecini çok iyi atlattığını, sonrasında rejenerasyon sürecinde de sıkıntı yaşamadığını ve biz Türk gazetecilerin fazlaca negatif olduğumuzu söyledi. Sakatlık geçmişine bakıldığında bunun kuvvetli bir ihtimal olduğunu söylediğimde ise Onyekuru’nun sakatlıklarından arındığını aktararak Türkiye’ye daha pozitif gazetecilerin gerektiğini kendisinin hep pozitif baktığını söyledi. Ben de ona bazı durumlar için haklı olabilirsin diyerek ‘:)’ gülümsedim…
Gelelim realiteye… Onyekuru’nun hazır olması için 2-3 hafta gerektiğini söylemişti Hüseyin Eroğlu. Ancak görünen o ki daha fazlası gerekiyor. Sahaya çıkabilecek durumda olsa da net şekilde performans gösterebilmesi için daha fazla zamana ihtiyacı var. Aldığı kısa sürede fiziksel olarak hiç iyi görünmemesinin yanında malumunuz maç oynamak başka bir aksiyon ve Onyekuru bu ezberden oldukça uzak hissettirdi. Onyekuru yüzde yüzüne ulaşana kadar süreler alması maç oynaması gerektiği de bir gerçek. Bence ‘sazı eline alması’ için daha zaman var.
Geç kalınmış ön taraf transferleri ve mevcut ‘yıldızının’ hazır olma durumu göz önüne alındığında, ilk 2 hafta puan koparılabilecek maçlardan eli boş dönüldüğü gerçeğini de düşündüğümüzde Gençlerbirliği’nin zamanı daralıyor. ”2. haftadan ne bu tantana” diyenler olacaktır ancak lig maratonu böyle bir şey. Ön tarafa en az 3 en fazla 5 takviyenin Ağustos’un 19’unda hala gelmediğini düşünürsek Gençler’in ilk golünü 5. haftada atması kimseyi memnun etmez. Ligin sonlarına doğru bu ilk 2 haftayı arayarak gerilmenin de kimseyi mutlu edeceğini düşünmüyorum. Bu net olarak transfer komitesi ve yönetime yazacak negatif bir transfer süreci ve sezon başlangıcı…
Gelecek transferler hakkında da kısa bir şeyler konuşabiliriz. X hesabımdan sık sık yazmaya çalışıyorum. Gençlerbirliği’nin kesinlikle bir oyun organizatörü ve tahmin edilebilirlikten uzak yaratıcı bir oyuncuya ihtiyacı var. Bir dediğime bakmayın, şartlar düşünüldüğünde en azından bir tane kesinlikle gereklilik diye öyle dedim…
Gelme ihtimali yoğun olarak konuşulan oyuncular arasında da bu profile uygun bir oyuncu göremedim. Adama Traore bir ters ayaklı kanat oyuncusu, sağlıklı ve fit olduğunda yararlı olabilecek bir oyuncu. Adam eksiltme yeteneği önemli, karar verme konusunda da yüzdesi yüksek olursa net bir hücum silahı. Diğer taraftan Sekou Koita da önemli katkı verebilecek bir isim. Çok uzatmayacağım X’te yazmıştım ancak o da ‘topu isteyecek, servis arayan’ oyuncu. Yardımcı bir forvet, geçişlerde top taşıyabilecek, rakip defansı geriye koşturup arkasına geçebilecek bir oyuncu. Peki Gençlerbirliği topları bu oyunculara nasıl götürecek? Bu oyunculara doğru servisleri kim yapacak? Nasıl bir kurgu ile 1. bölgeden 3. bölgeye gol ayaklarına bir geçiş olacak? Burası için soru işaretleri çok fazla.
Stoper olarak oynatsan oynayabilecek bek oyuncuları, onların önünde Etebo ve Kyabou gibi defansif aksiyonları daha ön planda 2 oyuncu ve oyunun iki yönünü de düşünmeye çalışan ancak pas kalitesi ortalamanın üstünde diyemeyeceğimiz bir Nalepa… (Antalyaspor karşısında sahanın en iyilerindendi…)
Bu şekilde hücum etmek çok zor. Transferde sürpriz yaşamazsak bu orta saha kurgusu içerisinde Samed fazlaca süre bulabilir. Göktan için ise bu rotasyonda kesinlikle dizilişte bir yerlerde olması gerektiğini düşünüyorum. Hem enerji olarak hem de dikine pas kalitesi ve topla ilişkiler anlamında sanki kadroda ihtiyaç duyulan malum role en uygun oyuncu gibi duruyor. Ön tarafta şimdilik ‘kanatları yamalı’ görünen yer uçaklarına topu götürürken hatlar arası istasyon oyunculardan biri kesinlikle Göktan olmalı…
Gelelim Hüseyin hocaya. 1.Lig şampiyonluğunun ardından yeni sezona doğru ilerlerken fikrine güvendiğim ve konuşmaktan keyif aldığım bazı yakınlarım hocayla devam etmemek gerektiğini sıkça dile getirdi. Ben o dönemlerde Gençlerbirliği’ni Süper Lig’de tutabilecek oyunun Eroğlu’nun 1.Lig’de gösterdiği oyunla benzerlikleri olabileceğini düşünüyordum. Hala da öyle düşünüyorum. Bu nedenle soyunma odasındaki mevcut durumu da düşününce Eroğlu’nun takımın başında kalmasının da kötü bir seçenek olmadığını savundum.
Transfer konusunda yönetimi net eleştirdik ancak bu tabloda Hüseyin hocanın da dahli var. Yeni transferler de onun onayı ile alınan oyuncular sonuç olarak…
Gökhan Akkan net bir hayal kırıklığı. İki maçta da kalede hiç ama hiç güven vermemesinin yanında kalecilik melekeleri konusunda da hasarlı görünüyor. Mevcut oyun ve maç planı yukarda konuştuğumuz gibi olan bir takımın kesinlikle büyük sorumluluk üstlenebilecek ve performansı ortalamanın neredeyse hiç altına düşmemesi gereken bir kaleciye ihtiyacı var. Buradaki tercih günümüz itibariyle maalesef oldukça problemli görünüyor. Yukarıda bahsettiğim ‘soyunma odası’ konusunda da değişiklikler olduğu, ilerleyen dönemde risk ihtimalinin arttığını gözlemliyorum. Şimdilik net bir problem demek haksızlık olur…
Son Antalyaspor karşılaşmasında da maçı 0-0 ile maçın son bölümüne taşımışken Onyekuru hamlesini herkes bekledi. Kendi adıma beklemeyeceğim nokta orta sahadan eksilerek Onyekuru’nun oyuna dahil olmasıydı. Samed Onur’un sakatlık durumunu bilmiyorum, izlerken kenara işaret yaptığını belki de kaçırdım. Ancak sakatlık durumu yoksa maçın o dakikasında ve oyun mantalitesi net şekilde belli olan bir takım için orta sahadan eksilmek inanılmaz büyük risk. Samed’in çıkışının sahadaki zaten az olan teknik gücü de oldukça düşüreceğini söylemiyorum bile. Nitekim Antalyaspor ilk hafta olduğu gibi bu hafta da bir kontra-geçiş pozisyonu ile golü buldu. Hüseyin hoca kendi silahının kurbanı oldu.
Transferler geldiğinde hocanın bazı isimler ve planlar üzerindeki inatçılığının kaybolacağını umuyorum. Transfer edilecek oyuncu profillerine bakınca ise hocanın ne gibi çözümler bulacağını veya arayacağını merakla bekliyorum. Ancak sezon başlamadan önce Eroğlu’na ve oynatmak istediği oyuna karşı pozitifliğim azalıyor diyebilirim. Ama henüz tam anlamıyla karamsarlık yapmaya gerek yok. Futbol değişken ve yeni geleceklerle beraber takımı bir görmek, anlamak lazım. Sadece bu geç kalınan süreçte sezonun başındaki karşılaşmaları en az hasarla veya yukarı ivmeyle tamamlamak uzak bir ihtimal değil onu anlatmak istedim.
Biraz uzattık, biraz da benim yazasım varmış. Anlatmak konuşmak istediklerim daha fazlası belki ama şimdilik bu kadar yeterli. Hem Gençlerbirliği hem de futbol özelinde bir canlı yayın planlamam var. Sizlerle sohbet ederek futbol konuşabileceğimiz bir yayın düşünüyorum. Henüz planlama aşamasında. Yazıyı buraya kadar okuyanlar bu konuda fikir belirtirse sevinirim. Bu dönemde bu kadar uzun yazı okumak sıkıcı olabiliyor o yüzden sıkılmadan buraya kadar okuyan herkese teşekkür ederim. Hafta hafta VTR Spor’a bir Gençlerbirliği yazısı bırakmaya çalışacağım. VTR Spor adım adım gelen ve kalitesini her geçen gün yükselten bir spor mecrası, desteklerinize de talip. Haftaya tekrardan görüşmek üzere…
